Ana SayfaYorum-AnalizEskişehirspor'un İnancı: Son Nefeste Gelen Zafer!

Eskişehirspor’un İnancı: Son Nefeste Gelen Zafer!

Futbolda bazı zaferler, skorbordda yazan rakamlardan çok daha fazlasını anlatır. Onlar, bir camianın DNA’sını, bir takımın karakterini ve bir şehrin umutlarını tek bir 90 dakikaya sığdıran destanlardır. Eskişehirspor’un pazar akşamı Anadolu Üniversitesi karşısında 90+3. dakikada bulduğu golle kazandığı 2-1’lik zafer, işte tam olarak böyle bir anıtsal başlangıçtı. Bu sadece bir TFF 3. Lig maçı değildi; bu, küllerinden doğmaya çalışan bir devin, şehrin futbol hiyerarşisindeki yerini sarsılmaz bir iradeyle tescil ettiği bir geceydi.

Teknik direktörler Serdar Göçerler ve İlhan Var’ın kenarda yönettiği taktiksel satranç, beklediğimiz gibi kontrollü ve gergin başladı. İlk 45 dakika, iki tarafın da hata yapmaktan korktuğu, orta sahaya sıkışmış bir sinir harbiydi. Tribünleri dolduran on bin tutkulu taraftarın yarattığı o muazzam atmosfer bile, sahadaki bu temkinli düğümü çözmeye yetmedi. Bu anlarda anlarsınız ki büyük maçlar, yetenek kadar sabırla da kazanılır. Asıl soru şuydu: Bu düğümü kim, nasıl bir hamleyle çözecekti?

Cevap, ikinci yarının başında Serdar Göçerler’in soyunma odası dokunuşlarında gizliydi. Sahaya çok daha iştahlı ve kararlı çıkan bir Eskişehirspor vardı. İlk yarıdaki sabırlı bekleyiş, yerini rakip kaleyi zorlayan bir baskıya bırakmıştı. 56. dakikada Tayfun Tatlı’nın attığı gol, bu strateji değişikliğinin somut bir meyvesiydi. Bu gol sadece skoru değil, maçın tüm psikolojisini değiştirdi. Kontrolü ve psikolojik üstünlüğü tamamen eline alan Eskişehirspor, tribünlerin de gücüyle maçı rahat bir zafere taşıyor gibi görünüyordu.

Ancak futbol, en rahat hissettiğiniz anda size acımasız yüzünü gösteren bir oyundur. 85. dakikada Recep Aydın’ın attığı gol, stadyumun üzerine çöken bir “soğuk duş” etkisi yarattı. İşte burası, bir takımın gerçek kimliğinin ortaya çıktığı an’dır. Yılların travmasıyla dağılıp bir puana razı olmak da bir seçenekti, şampiyon gibi reaksiyon verip ayağa kalkmak da. Eskişehirspor, ikincisini seçti.

Yenen o şok golden sonra taraftarın desteğini arkasına alıp umutsuzluğa kapılmadan galibiyeti zorlayan o son sekiz dakika, bence kazanılan üç puandan bile daha değerliydi. Bu, takımın bu sezonki mental gücünün ve kırılmaz iradesinin ilk ve en net kanıtıydı. Ve 90+3’te sahneye çıkan Batuhan Doğrukıran… O vuruş, sadece ağları havalandıran bir top değildi; o vuruş, “bu sezon farklı olacak” diyen bir manifestoydu.

Batuhan’ın “altın golü”, sezon boyunca yaşanacak her zorlukta hatırlanacak bir referans noktası, bir toplanma çığlığı olacaktır. Bu galibiyet, yeni yönetime ve teknik heyete müthiş bir kredi sağlarken, takımın ruhuna da “son ana kadar savaş” mottosunu kazıdı.

Elbette bu, uzun bir maratonun sadece ilk adımı. Ancak Eskişehirspor, bu derbide sadece bir maç kazanmadı; potansiyel bir “taht devirme” girişimini daha ilk perdede bertaraf ederek şehrin patronunun kim olduğunu hatırlattı. Peki, bu unutulmaz başlangıç, küllerinden doğan bir devin görkemli ayak sesleri mi, yoksa uzun ve yıpratıcı bir sezonda yaşanacak yanıltıcı bir zafer sarhoşluğu mu olacak? İşte bu sorunun cevabı, Şimşekler’in bundan sonraki her maçta ortaya koyacağı karakterde gizli.

SON EKLENEN YAZILAR
- REKLAM -
Benzer Yazılar